top of page

Sıcaktan Kebap Oldum

  • İsra Bilden
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: İsra Bilden (12 yaşında)

Editör: Lina Birinci (10 yaşında)


ree

Önümde upuzun, taştan yapılmış, tarih kokan bir köprü var. Eğer anlatacağım yere gittiysen şu söylediklerimden anlarsın; kısa bir merdivenden indikten sonra karşında balon, pamuk şeker, heykeller, dolap süsü ve ona benzer şeyler satan bir amca görüyorsun. Biraz ilerledikten sonra halay sesleri geliyor ama oralı değilsen anlam veremeyebiliyorsun. Birazcık daha ilerledikten sonra, köprünün girişinde bir dondurmacı görüyorsun. İlerliyorsun, ilerliyorsun ve insanların bir şeyin etrafında durduğunu fark ediyorsun. Yabancı olduğun için şaşkın ördek gibi kafanı insanlardan içeri sokup bakıyorsun. Bir de ne göresin? Birkaç kişi halay çekiyor. Milletin içinde hem de. Hemen gözlerin gelini arıyor. Arıyorsun tarıyorsun ama ne gelini ne de damadı ne de her düğünde olan dedikoducu teyzeleri görüyorsun. Biraz izledikten sonra, dayanamayıp birine soruyorsun “Ne oluyor burada?” o da size şiveli bir şekilde “Buranın geleneğidir bacım, bu köprüde misafirlerimize halayımızı gösteriyoruz.” O an anlıyorsun buranın ne kadar samimi bir yer olduğunu.   Halay çeken adamları bırakıp ilerliyorsun. İki tarafında Dicle Nehri ve serin bir rüzgâr var. (Gittiğin mevsime bağlı tabii. Hava 50 dereceyken gittiğiysen orasını bilemem çünkü sıcak bir memleket sonuçta.) Gidiyorsun, gidiyorsun, karşına oturma yerleri çıkıyor. Oturuyorsun bir yere, hemen yanına bir garson geliyor. (Garson dediğime bakma, oranın bir yerlisi ama orayla ilgileniyor. Hemen aklına takım elbiseli, bir elinde tepsi, diğer elinde menü olan bir adam gelmesin.) Sana ne istediğini sorduktan sonra (Zaten çay içme yeri) bir çaydanlık ve çerez getiriyor. Siz de bir taraftan Dicle Nehri’nin şırıl şırıl sularını izlerken, diğer taraftan da 180’den fazla kuş türüne, sincap, sansar, tilki, kirpi, su samuru gibi hayvanlara ev sahipliği yapan, yemyeşil ve aynı zamanda gittiğin yerin en iyi tarım alanı olan bir yeri izliyorsun. Tüm bunların yanı sıra türkülere konu olan Kırklar Dağı’nın eteklerinde çay içme fırsatına sahip oluyorsun. Biraz ipucu vereyim, son bahsettiğim bahçenin adı Hevsel Bahçeleri. Hadi ama çıkaramadın mı hâlâ? Ben sana daha ne kadar ipucu vereyim? Eğer çıkaramadıysan demek ki gitmemişsin. O zaman söylüyorum, anlattığım şehrin adııııııı; DİYARBAKIR.

Bahsettiğim köprünün adı da On Gözlü Köprü idi. Gerçekten harika bir yerdir. Gitsen hayran kalırsın. Oraya gitmişken Diyarbakır Surları’nı da gezmeyi unutma. Ama surlara gideceğin zaman sağlığın, sıhhatin, yerinde olsun. Neden mi? Bol bol merdiven çıkacaksın da ondan. Surları gezdikten sonra da On Gözlü Köprü ’de güzel bir çay içersin. E tabii ki de Diyarbakır’da sadece Surlar yok. Surlar ve Köprünün olduğu yerde harika bir çarşısı var, benim en sevdiğim yer çarşı. Bu çarşıya girdiğinde; bir taraftan Bakırcılar Çarşısı’ndan gelen ‘çat çat’ seslerini, diğer taraftan gelen kebapçı abinin sesini duyarsın. Aynı zamanda arkandan kuruyemişçilerin gürültüsünü ve önünde de gezilecek milyonlarca yer eşliğinde bu harika yeri gezersin. Gerçekten tarih, güzellik, samimiyet, baharat, kebap, tatlı kokusu derken büyüleyici bir yer. Bu güzelliklerin yanı sıra bir de yakıcı sıcağı olmasa iyi olurdu ama gülü seven dikenine katlanır diye boşuna dememişler.

Diyarbakır bu anlattıklarımdan daha büyük ve gezilecek yerlerle dolu bir şehir. Ben sana bu yazıda halk arasında ‘Balıkçılar’ diye hitap edilen yeri anlattım ama istersen; Meryem Ana Kilisesi’ni, Diyarbakır Ulu Cami’yi, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’ni,  Hazreti Süleymaniye Cami’sini, Ziya Gökalp Müze Evi’ni, Cemil Paşa Konağı’nı, Hasan Paşa Hanı’nı (Harika bir yerdir. Ben oraya gittiğimde çok heyecanlanırım.) ve daha ismini sayamadığım nice tarihi mekânı ziyaret edebilirsin. Bir sonraki buluşmamızda farklı şehir turları ile görüşmek üzeree!


 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page