Unutulan Raflar
- Nisa Erkılıç
- 10 Ağu
- 3 dakikada okunur
Yazar: Nisa Erkılıç (10 yaşında)
Editör: Nahide Rana Can (12 yaşında)
Çizer: Betül Kızıler (10 yaşında)

Merhaba, benim adım Erva. Açık tenliyim ve kahverengi saçlarım var. Biraz kısa boyluyum. On yaşındayım. Dördüncü sınıfa gidiyorum. Size bir anımı anlatmak istiyorum. Hadi başlayalım...
Bizim ülkemiz çok değişik. Her şehirde bir kütüphane var. Ondan dolayı istediğim zaman kütüphaneye gidebiliyorum.
Bir gün okuldan çıkıp kütüphaneye gittim. Her gün böyle yapardım ama bugün kütüphaneye gittiğimde kitaplar yerinde yoktu. Çok şaşırdım. Kitaplara ne olduğunu bilmiyordum.
Kütüphaneden çıktığımda kralın askerlerinin bu tarafa doğru geldiğini gördüm. (Ben size kısaca kraldan bahsedeyim: Kralımızın adı: Yasir – siyah saçlı – uzun boyunludur.) Hemen saklandım. Bir şeyler konuştular, duyamadım ama kralın bir emri varmış sanırım tabi ondan da pek emin değilim. Hemen annemin yanına koştum. (Annemin adı: Burçin) Annem mutfakta yemek yapıyordu. Anneme olanları anlattım. Annem:
-Bir şey olmaz kızım kralımız ne yapacağını bilir dedi.
Tabi ben anneme inanmadım. Ondan dolayı telefonla arayıp arkadaşlarıma söyledim. (Arkadaşlarımın adları: Selin Su, Nisa, Yaren, Muaz, Yusuf, Semih) Onlar bana inandı. Arkadaşlarımla yarın sabah kütüphanenin yanında buluşacağız.
Sabah erken kalktım. Giyindim ve kütüphanenin yanına gittim. Dışında hiçbir değişiklik yoktu. Ben bunları düşünürken arkadaşlarım gelmeye başladı. Arkadaşım Yusuf:
-Ne ara geldin Erva, dedi. Ben de:
-Çok olmadı, dedim.
Sonra hepimiz neden kitapların yerlerinde olmadığını düşünmeye başladık. Ben düşünürken aklıma kütüphanenin içini arkadaşlarıma göstermek geldi. Onlara:
-Arkadaşlar size kütüphanenin içini göstermek istiyorum, der demez kralın askerleri geldi.
Kütüphanenin içine girdiler. Bu askerler dün gördüklerimin aynısıydı. Ben bu olanları düşünürken arkadaşım Yaren beni dürttü ve kendime geldim. Yaren dedi ki:
-Okula geç kalacağız.
Sonra hep beraber okula gittik. Sınıflara girdiğimiz an ders başladı. Derste kütüphanelerin öneminden bahsedildi.
Gün bitince yine kütüphaneye gittik. Kütüphaneyi ortada göremedik. Anneme bunu söylemek istemedim çünkü inanmayacağını düşündüm.
Bu olaydan birkaç hafta sonra annem beni kitap almaya gönderdi. Anneme kütüphaneyi göremediğimizi söyledim. Annem:
Diğer şehirlerdekine bak dedi. Bende anneme şöyle cevap verdim:
-Peki anne.
Yola çıktım. Diğer şehirlerdeki kütüphaneler de görünürde yoktu.
Eve gidince anneme her şeyi anlattım. Annem tabi bana inanmadı sadece bizim buradakinin olmadığına inandı. Neden inanmadığını söyledi:
-Diğer şehirlere gitmedin çünkü bir yerlerde oyalandın ve geldiğinde bana kesinlikle yalan söyledin, dedi.
Ben de anneme şöyle cevap verdim:
-Bana inanmıyorsun demek? O zaman beni kaybettin...
Annem umursamaz tavırlarla bana baktı ve gözleriyle artık git dedi. Ben ona hiç aldırış etmeden annemin telefonunu alıp gittim. Baya uzaklaştıktan sonra arkadaşlarımı aradım. Arkadaşım Nisa:
-Bizim evde kalabilirsin, dedi. Ben de ona:
-Tamam, sizde kalırım, dedim
Nisalara gittiğimde diğer arkadaşlarım da oradaydı. Çok sevindim. Annem de oradaydı. Çok şaşırdım. Annem şöyle dedi:
-Sana şaka yaptım. Doğum günün olduğu için şaka yaptım...
Benim en sevdiğim şey kitap okumak ama bu doğum günümde bana hiç kitap hediye edilmedi...
Sonraki yıllarda kitaplar olmadığı için derslerde hiçbir şey öğrenilemedi. O yılların çocukları bilinçsiz bir nesil olarak büyüdüler. O yıllarda krala bir mektup geldi. Şöyle yazıyordu:
“Sevgili kral,
Kütüphanelerin geri gelmesini istiyorum. Neden diye soracaksanız nedeni şu:
Çocuklar kitaplarla öğrenmek istiyor. Kitaplar olursa çocuklar bilinçsiz kalmaz.
Lütfen kitaplar geri gelsin!
Yazan: Tarih Öğretmeni Kaan”
Kral düşündü, taşındı, biraz kafasını kaşıdı. Vezirlerine:
-Bu mektubu yazan öğretmeni çağırın diye emretti. Vezirlerinden biri:
-Emrinize amadeyiz kralım, dedi. Vezirlerin bazıları sarayda kaldı bazıları da mektubu yazan öğretmeni bulmaya gittiler.
Bir ay sonra vezirlerle gelen öğretmeni gördük. Saraya götürüyorlardı. Peşlerine takıldık. Saraya girdiler, biz de sarayın camından izledik. Konuşmaları çok net duyamadık ama anladığımız şunlar idi:
-Neden kitapların gelmesini istiyorsun? dedi kral.
-Mektupta da belirttiğim gibi kitaplar geri gelirse çocuklar bilinçsiz kalmaz...
-Peki bunu bir düşüneceğim gidebilirsin, dedi kral.
Düşündü, taşındı. Vezirlerine danıştı. Vezirler hep bir ağızdan:
-Kitaplar gelsin, dediler.
Kral vezirlerine hak verdi.
Bütün halka haber verildi. Halk çok mutlu oldu. En çok da öğretmenler…
Kral vezirlerine şöyle bir emir verdi:
-Çabucak bütün ülkeden 500 TL toplayıp bana getirin. Ayrıca diğer ülkelere kitapları ne kadar paraya satacaklarını sorun. Vezirler:
-Emriniz tamamen yerine getirilecek kralımız, diyerek kralı selamladılar.
Birkaç ay sonra kitaplar gelmeye başladı. Çocuklar çok sevindi.
Kitaplar geldikten bir hafta sonra şenlik yapıldı. Mühendisler kütüphaneleri inşa etmeye başlamıştı bile.