top of page

Unutulmayacak Gün

  • Feyza YILMAZ
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Feyza Yılmaz (12 yaşında)

Editör: Atlas Öz (11 yaşında)

Çizer: Rabia Betül Koçyiğit (11 yaşında)

ree

Semih, evden çıkarken annesi mutfaktan, “Oğlum, akşama geç kalma.” diye seslendi. Semih “Tamam, merak etme, geç kalmam.” dedi. Semih ayakkabılarını giyip  koşa koşa merdivenlerden inmeye başladı.

“Bir dakika, nereden çıktı şimdi bu? Neden merdivenlerden koşarak iniyorum? Neden dikkatlice inmiyorum? Biraz düzgün yazsana yazar!”

“Sen karışma! Nasıl yazmak istersem öyle yazarım! Ne de olsa benim hikayem!”

“Ben de bu hikâyenin baş karakteri Semih’im ya! Neyse, tartışmayalım da yazını görelim.”

     Semih kazan dairesinden mavi bisikletini alıp dışarı çıktı. Mert ve Ece’yle her zaman gittikleri parkta Ece’yle buluşup birlikte Mert’in evine gideceklerdi. Mert geçen gün ikisini bugün için evine çağırmıştı. Semih, merakının bugün sona ereceğinin getirdiği heyecanla yola koyuldu.

“Hah! Sonunda bir şeyi düzgün yazdın yazar. Bisikletle bir yerlere gitme fikrini beğendim. Aferin, böyle devam et!”

“Teşekkür ederim.”

“Rica ederim, ne demek.”

 Parka geldiğinde Ece’yi bisikletinin yanında etrafa bakınırken buldu. Onun yanına gitti, selamlaştılar ve Mert’in evinin yolunu tuttular. 10 dakika geçmeden eve yetiştiler. Kapıyı Mert açtı, onları içeri buyur etti. Ardından “Hadi, odama geçin, size bir şey göstereceğim.” dedi. Semih ve Ece odaya geçtiler. Beş dakika sonra Mert elinde bir anahtarla odaya girdi. Semih ve Ece onu pür dikkat izlerken Mert anahtarı çalışma masasının üzerine koydu ve “Semih, bana yardım etmen lazım. Şu kitaplığı iteceğiz.” dedi. Semih kitaplığı itmeye başlamıştı bile. Kitaplık itilince orta boylarda, dolap kapısına benzeyen bir kapı çıktı ortaya. Ece şaşkın ve bir açıklama bekler gibi Mert’e bakıyordu. Mert, anahtarla kapıyı açtı. Kapı açılınca karşılarına uzun bir kaydırak çıktı. Biraz korkmalarına rağmen önce Ece, sonra Semih en son da Mert kaydı.

“Aaaa! Ben korkak mıyım ya? Neden en son ben kayıyorum?”

“Sen kimsin ya?”

“Ben, hikayende en son kaydıraktan kaydırdığın Mert’im! Ve yazdığın hikayeden hiç memnun kalmadım! Çok kötü yazıyorsun. Ben yazar olsaydım daha güzel yazardım!”

“Kırıcı oluyorsun ama! Hikayemde senin sonunu hiç de iyi yazmam ona göre!”

“Tamam, sustum.”

 Aradan beş dakika geçmişti, Semih yattığı çimenlikten kalktı. Ece ve Mert de kalktı. Şaşkın gözlerle etraflarına bakındılar. Yanlarına çok kısa boylu, tuhaf bir yaratık geldi. “Merhabalar, burası Kıpırlar diyarı. Yani bizler kendimize Kıpır deriz. Büyü yapabilir, uçabilir ve açılan bir kitabın içine girebiliriz. Yani kitaptaki karakterleri canlı bir şekilde görebiliriz ama karakterler bizi göremez ve duyamazlar. Ama siz Kıpır değilsiniz. Buraya nasıl geldiniz?” dedi. Ece tedirgin bir şekilde ileri atılarak, “Biz buraya yanlışlıkla geldik. Geri dönmemize yardım eder misiniz?” diye sordu. Kıpır “Tabii ki, bizler yardımsever yaratıklarızdır. Yalnız el ele tutuşmanız lazım.” dedi. Üçü de el ele tutuştular. Kıpır, “FASALA-FUSALA” dedi.

 Aradan beş saniye geçmişti ki üçü de Mert’in evine ışınlandılar. Kimse diyecek bir şey bulamıyorken Semih, “Eh, aradan yüz yıl geçse de bugünü unutamayız artık.” dedi.

“Semih’e katılıyorum.”

“Sen de nereden çıktın? Tam da hikâyeyi bitiriyordum!”

“Bir yerden çıkmadım. Ben hep buradaydım.”

“Kimsin sen?”

“Hikâye boyunca sana hiç itiraz etmeyen Ece’yim!”

“Senin derdin ne peki?”

“Ben rolümden çok memnunum. Sadece hikâye boyunca hiç konuşmadım, bir şeyler söyleyeyim dedim.” :)

 

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page