Uzaylılar Dünyayı Galata Kulesi'nden Gözetliyor
- Mehmet Erhan Demir
- 10 Ağu
- 2 dakikada okunur
Yazar: Mehmet Erhan
Editör: Fatma Zehra Demirci (12 yaşında)
Çizer: Zehranur Korkmaz (12 yaşında)

Bir kış sabahıydı. Erkenden kalktım. Güneş bana soluk ama umut dolu ışınlarını göndererek resmen merhaba diyordu. Annemler zaten kalkmıştı. Mis gibi kokan ve krallara lâyık bir kahvaltı sofrasına oturduk. Anne ve babamla kimsenin katılmadan edemeyeceği bir sohbete başladık. O günkü heyecanım hareketlerimi de hızlıca kuşatmıştı, yerimde duramıyordum. Annemler hazırlıkları ben mışıl mışıl uyurken bitirmişlerdi zaten. Bu sebeple o mis gibi kahvaltımızı bitirdikten sonra hemen yola çıktık. O gün Galata Kulesi’ne gidiyorduk. Galata Kulesi’ni daha önce hiç görmemiştim, o yüzden çok heyecanlı ve meraklıydım. Bilirsiniz, merak bir kedi gibidir. Hep içinizi tırmalayıp durur. Vapurla karşıya geçtikten sonra, dizlerimi isyan ettirecek kadar yürüdük fakat buna değdi. Galata Kulesi’ni görünce resmen ruhum bir saniyeliğine benden çıkıp geri geldi. Bu kule hayatımda gördüğüm en nadide eserdi. Bu kesin! Şekli bir roketi andırıyordu. Kulenin baş kısmına doğru olan camlar, buraya çok farklı bir hava katmıştı. İlk bakışta bu eser, insana kalkışa hazır bir roket gibi geliyordu. Hatta o anda aklıma bu eserin bir kule değil, uzaylılara ait eski zamanlarda dünyaya düşmüş bir roket olduğu ve yıllar sonra insanların bu roketi bulup bir kule gibi dekor etmiş olabileceği geldi. Daha sonra ailecek kuleye çıktık. Kuleye çıkarken dokunduğum eski duvarlar bana değişik bir his verdi, içim bir tuhaf oldu ama bu his çok iyiydi. Kulenin dillere destan bir manzarası vardı fakat itiraf edeyim ki biraz korktum. Manzarayı izlerken kendimi bir kuş gibi hissettim. Kulenin manzarası bir harita gibiydi. Bütün İstanbul ayaklarımın altındaydı resmen. Adeta bir martı gibi kanatlanmıştım. Boğaz’ın güzellikleri ayaklarımın altına serilmiş bir halı gibiydi. Aklıma Hezarfen Ahmed Çelebi’nin Galata Kulesi’nden uçarak Üsküdar’a geçmesi geldi. Daha sonra kuleden bütün hayallerimi zirvede bırakarak indik. Hayatımda ilk defa bu kadar uzun ve gittikçe daralan bir merdivenden indim. Kuleden çıkınca oksijenin ciğerlerime dolduğunu hissedecek kadar derin bir nefes aldım. Daha sonra bir macuncu gördüm. Anne ve babamla Osmanlının en meşhur ve leziz tatlılarından, macun tatlısını denedik. Dokusu eritilmiş bir şeker gibiydi. Birbirinden farklı renkleri, Anadolu’nun meşhur kilimlerinin ruhunu taşıyordu. Macunu ağzıma aldığımda, bir taraftan tarçın, bir taraftan da limon tadı damağımı sardı. En son, dönüş yolunu arşınlamaya başladık. Dönerken babam bana Galata Kulesi’nin eskiden yangın kulesi olarak kullanıldığını öğretince, hem Galata Kulesi’ne olan hayranlığım arttı, hem de buranın uzaylılara ait bir uzay gemisi olmadığına kanaat getirdim. O gün hayatımın en güzel günlerinden biriydi.