Zamansızlar
- Zeynep DEVECİ
- 27 Eyl
- 3 dakikada okunur
Yazar: Zeynep Deveci
Editör: İsra Bilden (12 yaşında)

Zamanın olmadığı bir zamanda; insanlar artık zaman kavramını unutmuştu. Zamanın hafızalardan silinmesinden bir gece önce; herkes rüyasının en yumuşak tonunu yaşarken on bir yaşındaki Saniye zamanın ortadan kalkmasını istemişti. Çünkü annesi onu hep acele ettirir, bir kurstan diğerine sürükler, onu çok yorardı. Saniye artık bundan çok sıkılmıştı. Bir akşam gökyüzüne bakarken, "Keşke zaman olmasaydı böylece acele etmek zorunda kalmazdım. Yorulmazdım." dedi.
Bunu o ülkenin yöneticisi duydu. Hem o hem de Saniye gibi düşünenler çoğunluktaydı. Böylece yönetici halkı daha kolay kontrol edecek ve onları yavaş yavaş kendine bağımlı hale getirecekti. Ertesi sabah o ülkenin insanlarına bir hap dağıttı ve bu hapları içince zamansızlık sorunlarının olmayacağını, zamansızca yaşayabileceklerini söyledi. Bütün insanlar çok mutlu oldu, hap içmek için uzun kuyruklar oluşturdular. Çünkü herkes zaman probleminden sıkılmıştı. Zaman hiç kimseye yetmiyordu. Yetmeyen bir şeyi ortadan kaldırmak sorunu çözebilirdi. Saatler, takvimler, günler, aylar... Hiçbiri olmayacaktı. Haplar belli zamanlarda dağıtılıyordu. Bu zamanları bir tek yönetim biliyordu. Çünkü zaman bir tek yönetim için geçerliydi.
İlk bir yıl normal geçti. Ta ki ikinci yıla kadar... Adını artık sadece kendisinin hatırladığı Saniye bir kereliğe mahsus olarak haplardan içmemeye karar verdi. Zaten hapların tadını sevmiyordu çünkü hapların tadı ekşiye çalan acıydı, üçüncü hapı içmedi ve her hap içişte çıkan o “ÇAAATTT!” sesini duymadı. Zaman bu sefer kırılmamıştı. Saniye ilk başta kendini garip hissetmesine rağmen bu duyguyu üzerinden çabuk attı. Artık dikkat etmesi gereken bir şey vardı; yasaklı kelimeler. Bunlardan bazıları; gün, yıl, saat, dakika, şu an, yarın, bugün... Saniye bunların bir listesini çıkararak bu kelimeleri kullanmamaya dikkat etti. Üç ay kimse bir şey anlamadı…
Dördüncü ayın sonunda, en iyi arkadaşı Bahar, Saniye'de bir gariplik olduğunu sezdi ve ona ne olduğunu sordu. Saniye Bahar'a güvendiği için olanları anlattı. Bahar da denemek istedi. Ve dördüncü hapı ikisi de içmedi. Mutluydular. Üç ay boyunca eğlendiler. Ama üçüncü ayın sonunda bir şey fark ettiler. Zaman olmadığı için gece de olmuyordu; bu yüzden insanlar da agresifleşiyordu. Herkes birbirine yorgun gözlerle bakıyor, bağırıyor, kavga ediyordu. Ders vakitleri, kurs zamanları, molalar, iş saatleri, buluşmalar, toplantılar; hepsi birbirine girmişti. Annesi iş toplantısına gitmek yerine kulüp toplantısına gitti. Ama o da ne? Toplantı salonu boştu. Bıkmış bir tonla; “Aman Allah’ım toplantılar karıştı!” dedi. İnsanlar yorgun ve gergindi. Hepsinin gözleri uykuya ve en çok da gecenin sessizliğine hasretti. Yataklarına uzanıyor ama uyuyamıyorlardı. İnsanların kendilerine zaman ayırması bir yana dursun, asıl işlerini bile yapamıyorlardı. En sonunda da Saniye'nin annesi kurslar yüzünden yine Saniye'ye kızınca ve Saniye hiçbir arkadaşıyla zamanında buluşamayınca bir şey yapması gerektiğini anladı.
Bahar'ı aradı. Bahar telefonda “Hemen şimdi gidelim.” deyince Saniye, “Lütfen kuraları ve listeyi unutma!” diye çıkıştı. Birkaç dakika içinde Yönetim Binası'na vardılar. Korumaları fark ettikleri anda; yüzlerinden ‘şıpşıp’ ter damlacıkları akmaya başladı. Saniye o sırada eline cebine attı ve bir ceviz buldu. Korumanın kafasına doğru fırlattı. Onlar ceviz yüzünden tartışırken kızlar gizlice arkalarından geçip yöneticinin odasına girdi. Yönetici onları görünce şaşırdı. Onlara şüphe içinde neden geldiklerini sordu. Saniye ve Bahar yaşadıkları olayları sırayla anlattılar ve zamanı yaşamak istediklerini söylediler. Yönetici ilk başta yeterince ders alınmadığını düşünse de kızların ikna edici duruşları karşısında “Tamam, acilen Kurul’u toplayacağım,” dedi. Kızlar mutlu bir şekilde oradan ayrıldılar.
Saniye eve gidince burnuna mis gibi yemek kokusu geldi. Yemeğin tadı da en az kokusu kadar güzeldi, mis gibi pilav ve et sote. Dört saat sonra nihayet haber geldi, zaman geri geliyordu! İnsanlar bu durum karşısında şaşkın bir sevinç yaşadı. Zaman geri gelince ilk olarak uyudular. Hem de ne uyku! Toprağın suya hasreti gibiydi bu uyku. Ardından buram, buram toprak kokusu yayıldı adeta. Yaklaşık bir ay (ara sıra uyanmalar da dâhil) süren bir uyku. İnsanlar artık daha mutluydu. Zamanın kıymetini biliyorlardı. Buna göre plan yapıp, kendilerine zaman ayırabiliyorlardı. Böylece zamanla kol kola yaşamayı öğrendiler.